"Kalb, bomboş bir arazide rüzgarların
oraya buraya savurduğu bir kuş tüyüne benzer." (Hadis-i Şerif)**
Kalbin bağlandığı şeye de, bağlanmadıklarıyla eş muameleyi yapabilme iradesi!!!
Aşka hürmetin belki tek yolu,
‘Ölerek’ kurtuluşa varmanın.
Diğer tüm sevmeler, hesaplar, anlaşmalar, aşkın içine şirki karıştıran, cehennemi dünyaya getiren çatallı yollar...
"Yaşayan Ölü" olunca cenneti dünyaya mı getiriyorsun peki?
Hayır; cennetin ve cehennemin ötesinde bir oyun alanına açılıyor bilincin.
Gerçeğini özlesen de, bu oyunda her sahnede Sevgili’yi anlatan temsilleri izlemek mümkün.
Ve dünyada olup olabilecek mutluluğun zirvesi de bu imkanı idrakten başkası değil; biliyorsun.
Yaşayan Ölü kitabı hakkında:
Anlatımların tümünde, maneviyat gözüyle bakışın incelikleri, yaşamı hücrelerine kadar hissettiren canlılık mevcut. Bu durum kitabın adıyla çarpıcı bir tezat oluşturuyor. Ölerek canlanmayı anlatan bir kitabın kasıtlı gizlenme şekli olsa gerek...
Tek bir cümleden, yazarın muhakeme şekline ve yaşam tarzına dair heyecan verici keşifler yapmak mümkün:
"İlmimizle, mekanın hudutlarını bile aşamadığımız gibi, zaman dahi akıl kuvvetimizi, henüz tahakkuk etmemiş şuurunun eşiğinde durdurmaktadır." (s.50)
Zamanın, tahakkuk öncesi ve sonrasını kapsayan bir bilincinin olduğu idrakine varan kaç kalem sayabiliriz mesela...
* Bu, Samiha Ayverdi'nin Yaşayan Ölü adlı romanı ile Hiç ajandası alıntılarının buluştuğu anın ilhamıyla yazılmış bir gönderi
** (İbn-i Mâce, Mukaddime, 10; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 408)