El-Kuddüs derken her tür
eksiklikten çok uzak olduğu gibi her tür benzetmenin de çok ötesinde olan
zihnimizle ayak basamayacağımız bir kutsallıkta olanı anlamak gerektiğini
söylüyor aşağıdaki alıntılarda bir çok İslam düşünürü. Bu takdisin mahiyetini
kavramak içinse modern zihnin düşünce tuzaklarının farkında olmak önşart.
Modernizmle kutsallaşan
kavramları zihnimizden şöyle bir geçirmek yeterli aslında Yaratıcı’yı takdis
etmekten nasıl uzaklaştığımızı anlamak için.
Kutsal olan, korunması gerekendir.
Peki neye karşı korunmalı?
Şiddete, işgale ve kirlenmeye.
Günümüzde fiziksel şiddet
yerini ekonomik şiddete teslim etmiş durumda. Bir yandan savaşlar devam ederken
asıl işgal yaşam alanımızı, ibadet şeklimizi, zihnimizdeki kutsal kavramları
kirleten seküler dayatmalar vasıtasıyla yapılıyor. Ve bu da kutsallık
bilincimizi çapraşık, ulaşılmaz bir hale getiriyor. Kutsalla, kendi
kutsalımızla olan bağlantımız kopuyor. Kutsal topraklarla bağlantımızı bile “turizm
markaları, … towerlar” aracılığıyla tur fiyatları üzerinden kurar hale
geliyoruz.
“Gazalî, Kuddûs’u hissin anladığı hayalin
tasavvur ettiği vehmin vehmeylediği, kalbin düşündüğü ve fikrin hükmettiği her
türlü vasıftan münezzehtir şeklinde tanımlar. Ayıplardan, kusurlardan
münezzehtir demeyi, ayıp ve kusurların varlığını, var olacağını ima
ettirebileceğinden bir edepsizlik sayar. Kuddûs’u “insanların çoğunun kemâl
sıfatı olduğunu sandıkları sıfatlardan münezzehtir” şeklinde anlamlandırır.
Gazalî’ye göre insanların Allah’ın takdis ve tenzihi konusunda takip
ettikleri yol şöyledir: Önce kendilerine bakarlar, kendi sıfatlarını
öğrenirler. Bu sıfatları da kemâl ve noksan sıfatları diye ikiye ayırırlar,
kendileri için kemâl sıfatı saydıklarını (ilim, irade, kudret, sem’i, basar,
kelam) kemâl sıfatı sayarlar. Kendileri için noksan kabul ettikleri sıfatları
(cehalet, acz, körlük, sağırlık) da noksan sıfatları sayarlar. Bundan sonra da
Allah’ı övmek için kendileri için kemâl saydıkları sıfatlarla nitelerler,
noksan saydıkları sıfatlardan da tenzih ederler. Oysa Allah,
insanların kendileri için noksanlık saydıkları vasıflardan uzak olduğu
gibi/kadar kemâl saydıklarından da uzaktır. Bu
sıfatlardan söz edilmemiş olsaydı mevzubahis edilmezdi.”
“Takdiste tazim, tesbihte tenzih anlamı
vardır ki bunlar birbirlerini bütünlerler. Takdiste Allah’ın mevsuf olduğu
temizlik, izzet, büyüklük gibi sıfatların ona verilmesi ve ilan edilmesi,
tesbihte ise Allah’ın her türlü şirk ve sapıklığa mensup olanların, ona isnad
ettikleri yaraşmayan şeylerden tenzih edilmesi anlamı galiptir.”
“İbn Arabî’ye göre kudsiyet biri zâtî
diğeri arazî olmak üzere iki türlüdür. Allah’ın kuddûs ismiyle O’nun zâtının
kudsiyeti dile getirilir. Arazî kudsiyette eksiklik söz konusu olur. İnsan
nefsini riyazetle, ahlâkını mücahedeyle, aklını mükâşefeyle, organlarını
yasaklardan uzak tutmak ve emirlere uymakla takdis edebilir, yani günahtan ve
kusurdan temizleyip olgunlaştırabilir.”
KUTSAL NEDİR?“Din bağlamında kutsalın anlamı hem daha
dar hem daha kesindir. Burada kutsal özgül olarak din tarafından, şiddete, işgale
ve kirletmeye karşı korunan şeydir.… Kutsal bizzat
gerçekliğin doğasında bulunur ve normal insanlık, kişinin fıtrî olarak gerçeği
gerçek olmayandan ayırt ettiği bir kutsal duygusuna sahip olarak doğar. Fakat modern insan öyle bir duruma gelmiştir ki bu doğal duygu bile
neredeyse unutulmuş kutsalın bir “tanımı”nın yapılması ihtiyacı baş
göstermiştir. Şunu kaydetmek ilginç olacaktır ki kutsal olanı akıl-dışına
bağlama yolunda R. Otto’nun ki gibi girişimler içinde bulunduğumuz yüzyılda
oldukça ilgi görmüştür. Bu olgu şunu göstermektedir: zihnî hakikatin ya da
bilginin kutsalla olan ilişkisi, bilginin kutsal içeriğinden soyulmasının
sonucu olarak kesinlikle görmezden gelinmiştir. Üstelik sekülerleşmiş bir
dünyada kutsal, anlaşılmaz bir şey olarak görüldüğü profan dünyanın
perspektifinden görülmeye başlanmıştır… Kutsalın anlamına yaklaşmanın belki de
en kestirme yolu, onun ebedî olanla ilişkisini kurmak olacaktır. İnsanın
kutsala ilişkin duygusu ebedî ve değişmez olana duyduğu duygudan, onun gerçekte
olduğu şeye olan nostaljisinden başka bir şey değildir. Zira o kendi varlığının
cevheri içinde ve hepsinden önce değişmez olanı bilmek v ebedî olanı düşünmek
üzere yaratılan aklı içinde kutsalı taşımaktadır.
Birinci olarak aşkın olan, ikinci olarak bir mutlak hakikat özelliğine
sahip olan, üçüncü olarak da sıradan insan düşüncesinin anlayış ve kavrayış
gücünden kaçan şey kutsaldır. M. Armağan, Sosyal Bilimler Ansiklopedisi “
Birinci olarak aşkın olan, ikinci olarak bir mutlak hakikat özelliğine
sahip olan, üçüncü olarak da sıradan insan düşüncesinin anlayış ve kavrayış
gücünden kaçan şey kutsaldır. M. Armağan, Sosyal Bilimler Ansiklopedisi “
Alıntılanan
kısımların kaynağı: http://www.birlikvakfi.org/esma/yazilar/Kuddus.html